17 Ağustos 2010 Salı

Şirket analizi

Yaşlı doktorlarla genç doktorların arasındaki fark burada.


Yaşlı doktorlar sizi biraz dinledikten sonra hemen teşhisi koyuyorlar, ancak ardından yine de tahlil istiyorlar. Genç doktorlar ise önce tahlil yapıyorlar, ardından teşhis koyuyorlar. Hasta olarak karşılaştığımız şey, ikisinde de aynı sonuç.

Bunca yıllık deneyim ve birikimden sonra, danışman sıfatıyla gittiğim bir çok firmada, belli bir ön konuşma ve izlenim sürecinden sonra, ne kadar analiz-inceleme vb. detaylı çalışma yaparsam yapayım, ilk varsayımlarından çok farklı bir şey çıkmıyor karşıma.

Örneğin bilgi teknolojileri ve raporlama (MIS) sistemlerini incelemeye gittiğim firmalardaki yapıyı ilk aşamada analiz etmek aslında son derece kolay. Bütün sistemlerinin hızlı, doğru ve entegre bir şekilde çalıştığını iddia eden firma yöneticisinden geçen üç ayın karşılaştırmalı satış adet ve tutarlarını isteyin. Bundan sonraki süreci dikkatle izlerseniz firmayı rahatlıkla analiz edebilirsiniz. Genellikle üç tür sonuca ulaşırsınız.

1-Raporu istediğiniz yönetici, önündeki bilgisayardan birkaç tuş hareketiyle sonuca ulaşır.

2- Raporu istediğiniz yönetici, konuyu sekreterine aktarır. Sekreter konuyu satış departmanı yöneticisine aktarır. Satış departmanı yöneticisi çalışmaya başlar. 2-3 saat süren toplantının sonuna doğru rapor önünüzdedir.

3- Raporu istediğiniz yönetici, konuyu bilgi işlemciye aktarır (zaman kazanma açısından). Bilgi işlemci sql, excel vb. yordamlar kullanarak şirkette ilk defa üretilen bir formatta istediğiniz raporu oluşturur, ancak siz toplantıdan çıkarken rapor henüz hazır olmadığı için size e-mail ile yollayıp yollayamayacağını sorar.

Bu üç tür firmaya kendi teşhisinizi artık daha rahat koyabilirsiniz.

Üretim sistemlerinde, yönetim sistemlerinde, insan kaynaklarında, satış sistemlerinde vb. değişik noktalarda benzer yöntemler kullanabilirsiniz.

Sonuçta bu saatten sonra teşhiste sorun yaşamıyoruz artık.

Sorun teşhisi hastaya kabul ettirebilmekte.

10 Ağustos 2010 Salı

Kalkınma Ajansları'na öneriler

İki yıldan bu yana Kalkınma Ajansları’na yönelik çok sayıda faaliyeti izledikten ve bazılarına da bizzat katıldıktan sonra geliştirdiğim bu önerilerin amacı, ajansların daha iyi ve verimli çalışmaları için dışarıdan bir bakış açısı sağlamaktır.



Kalkınma Ajansları KOSGEB, DTM, TUBITAK gibi fon/destek sağlayan kuruluşlardan farklı olsalar bile işleyiş bakımından onlardan çok farklı olamıyorlar, şöyle ki:


1-Ajansların toplumla iletişim yöntemleri eski ve yetersiz. Ticaret ve Sanayi Odaları’nda, İhracatçı Birlikleri’nde, Esnaf Odaları’nda, basın ve yayın vb. noktalarda lansman ya da konferans faaliyetleriyle projelerini duyurmaya, katılım sağlamaya çalışıyorlar. Ancak bir danışman olarak saha ziyaretleri yaparken hem sivil toplumda hem de özel sektörde, duyurulardan (bazen de ajansın varlığından) bihaber çok ciddi bir kitleyle karşılaşıyorum. Bu kitlelere de ulaşmak gerekiyor.

Çözüm: Müşterinin ayağına ziyaretler, gezici tanıtım ekipleri, stratejik bölge ziyaretleri, sektörel ziyaretler vb. saha faaliyetleri gerekiyor.


2-Ajanslar bilişim teknolojilerini yeterinde iyi kullanmıyorlar. Web sitelerinde belli bir standardizasyon yok, gelişmiş fonksiyon tuşları yok, web üzerinden duyuru amaçlı üye toplamıyorlar, statik broşür yapısına sahip web sayfaları var, zengin bir trafiği çekemiyorlar, alternatif e-iş platformlarında mevcut değiller, destek verdikleri bilişim projelerinin sayısı çok az, projeleri “softcopy” değil “hardcopy” alıyorlar …bu ve benzeri göstergeleri rahatlıkla çoğaltabiliriz.

Çözüm: Ajansların bilişim toplumun rol modelleri olmak için yeni bilişim teknolojileri öğrenip hızla uygulamaya koymaları gerekiyor.


3-Ajanslar sadece “çağrı ve proje odaklı bir iletişim stratejisi” izliyorlar, çağrı olmayan zamanlarda aktif bir iletişim sürdürmüyorlar. Dolayısı ile çağrıdan haberi olsa bile “proje ve proje yönetimi” konseptinden habersiz büyük kitleler var. Saha ziyaretlerimde çoğu zaman kendimi bir sanayiciye ajansın/projelerin fayda ve katkılarını anlatmaya çalışırken buluyorum. Bu durum aynı zamanda ajansların yaptıkları sunumların kalitesindeki yetersizlikten kaynaklanıyor.

Çözüm: Ajansların “sürekli ve etkin bir iletişim stratejisi” yürütmeleri ve ajans çalışanlarının “profesyonel sunum teknikleri” konusunda eğitilmeleri (eğitildilerse eğitimlerin tekrarı) gerekiyor.


4-Ajans çalışanları “müşteri odaklı” olmaları gereken bir organizasyonda, kamu ve hizmet sektörü olmanın da getirdiği etkiyle çoğu zaman ciddi bir iletişim ve performans sıkıntısı yaşıyorlar. Yürütüldüğüne tanık olduğumuz projelerde bu ve benzeri durumlarla sık sık karşılaşıyoruz. Basit iletişim teknikleriyle çözülebilecek sorunlar çözümsüz kaldıkça toplumun ajansa bakışı zorlanıyor.

Çözüm: Ajans çalışanlarının “etkin iletişim ve problem çözme teknikleri” konusunda eğitilmeleri (eğitildilerse eğitimlerin tekrarı) gerekiyor. Aynı zamanda ajans içinde bir şikayet yönetimi birimi kurularak, müşteri memnuniyetinin ajans içindeki bağımsız birimler tarafından tesbiti ve geliştirilmesi sağlanmalıdır. Bu sonuçların web üzerinden toplumla paylaşılması ajansların şeffaf yapılarına da olumlu katkılar sağlayacaktır.


5-Ülkemizde proje yönetimi konusunda en deneyimli kurum olan TUBITAK’ın bütçelerinde bile projelere ait bir “danışmanlık bütçesi” belirlenmiş olmasına rağmen, özellikle bir ajansın duyuruları içinde “projelerin danışmanlarla birlikte yürütülmemesi” konusu yer almıştır. Danışmanlık sektörü her sektörde olduğu gibi kurumsal olduğu kadar, kurumsal olmayan unsurlara da sahiptir. Ancak sadece kurumsal olmayan yapılar yüzünden son derece önemli bir sektörü tamamen yok saymak yanlış bir politikadır.

Çözüm: Öncelikle kurumsal danışman yapılarla birliktelik sağlanmalı, ilerleyen zamanlarda ise TUBITAK’ın yaptığı gibi projeler içinde bir danışmanlık bütçesi de yer almalıdır.

3 Ağustos 2010 Salı

Girişimcilik üzerine

Girişimcilik eğitimleri son aylarda hiç olmadığı kadar revaçta. KOSGEB, ISKUR, vakıflar, üniversiteler bol sayıda girişimcilik eğitimi – sertifika programları açıyorlar.

Sanırım bir zamanlar kalite belgelendirme pazarında olduğu gibi burada da yeni bir pazar oluşma aşamasında. Bu yeni pazarın segmentlerini bile şimdiden görmeye başladık. Kadın girişimciler, genç girişimciler, engelli girişimciler…

Eğitim içerikleri de ne yazık birbirlerinden çok farklı değil: fikir bulma ve problem çözme teknikleri, iş planı yapılması, işletme yönetimi, müşteri odaklı satış, dış ticaret teknikleri vb…

Ancak daha gerçekçi bakışlar edinmek isteyenlere Bloomberg’de yayınlanan Dragons Den dizisini dikkatlice izlemelerini tavsiye ederim. Doğru okuyabilene, satır aralarında bir çok kuralı yıkan ilginç bilgiler var.

Örneğin İngiltere’nin milyarder işadamlarından birisi, kendi hayatından örnekler vererek nasıl girişimci olduğunu anlatıyor: “Eğer hapisten yeni çıkmışsanız, kimse size referans olmuyor ve iş vermiyorsa girişimci olabilirsiniz.”

Size hangi girişimcilik eğitiminde bunu anlatabilirler ki?